26 Eylül 2009 Cumartesi

Vapurumu istiyorum 2






Memleketimi çok seviyorum: imparatorlukların, daha öncesinde de sayısız medeniyetin merkezi, geçiş ya da gelişme noktası olmuş canım memleketim..
Muhteşem bir doğa, stratejik noktalar, aklı ve vizyonu olanların yerleştiği yaşadığı, cömert toprakları ,kendisine sahip olmak için dökülmüş kanlarla, daha sağlamlaşmış çok anlamlı bir memleket alanı!

Zenginlikleri değerleri saymakla bitmeyecek aslında yavaş yavaş bahsedetmek gerek.Bunları sonra açalım derim ki kaybolmayalım.

Değeri hiç bilinmemiş,denizciliğin gelişmek yerine gerilediği, iyotlu havasını kıyılarda solurken, acılı çiğ köfte ve kebap yediğimiz, tanımak yaşamak ,yerine korkup uzaktan baktığımız denizlerimiz.

Deniz,hayat demektir kendisiyle uğraşmanız için önce ölçülü cesaretiniz,yeteneğiniz ,isteğiniz,açık duyargalarınız, hissedebilirliğiniz,doğa sevginiz beyin ve beden uyumunuz gerekir: aynı hayat gibi ,öyle sallapati atlarsanız üstünüzden kamyon geçer ya da kamyon olmazsa, kamyoncu geçer hakkınız yenir ziyan olur gidersiniz denizde ise tekneniz batar ,binlerce aptalca masraflara gark olursunuz kendinizin ve sevdiklerinizin canlarını tehlikeye atarsınız debelenir debelenir, su yutar yorulur durursunuz gibi.
Aynı ciddiyet deniz için de geçerli hadi hepimiz doğunca hayata geliyoruz nefes alınca yaşıyoruz deniz de bu kadar basit değil tabii ki belli bir alt sınır gerekiyor aslında hayatta da gerekiyor da bizim memlekette gerekmiyor .

Denizci insan akıllıdır, neyi ne zaman yapacağını çok iyi bilmelidir organizasyon, dağılım, koordinasyon, navigasyon yani kısaca herşeyi 3 boyutlu ve aynı anda yapar.Mesela denizin kokusundan, bulutun şeklinden, havanın ne estiğinden tut daha sonra ne eseceğini ne zaman duracağını bilir.Bu verilere ve deneyimine dayanarak yola çıkar ya da çıkmaz, koya girer bekler ya da beklemez, denize yalnız çıkar olmadı eşiyle çıkar, hocasıyla çıkar hepsinin bir zamanı vardır ya da çıkmaz.Gerektiğinde temizlik yapmayı da yemek yapmayı da olta kurmayı da mekanik işleri de bilir.

Neyse içimdeki tüm bu denizci sevgisini sırasızca düşünmeden döktüğüm için çok mutluyum.
Şu anda bunları yazarken denizin üzerindeyim sayılır: adadayım şehrin tüm pisliği karanlığa gömülmüş halde sadece ışıl ışıl aydınlatmalarıyla masum görüntüsüyle uzaktan bana bakıyor.
Turkiye'nin en gelişmiş ticari,endüstriyel ve turistik şehri Istanbuldayım birçok insanın gelir seviyesinin yuksek oldugu ulkelerde bile kolaylıkla alamadığı arabaları kullandıkları, benzine dünyanın neredeyse en cok parasını veren insanların oldugu bir yerde yaşıyorum.

Ama ulaşım sorunlarını özellikle karayolunu tercih edince daha çok olmak üzere yaşıyorum.
Ben yağmur yağınca ki ne kadar doğal ve sıradan bir olay ! yolların 10 saat tıkandığı bir ülkede yaşıyorum.
Trafikte sıkıntıdan makyaj yapılan, kahvaltı edilen, ofiste bütün gün yapacağın telefon konuşmalarını arabanda beklerken bitirecek kadar kaldığın bir şehirde yaşıyorum.

Şu aralar adada yaşıyorum çünkü Istanbulun ne yazıkki egzos dumanlarıyla gürültüyle kirlenen havasına dayanamıyor hassas ciğerlerim. Kalabalık otobüslerde dolmuşlarda nefesler karbondioksit zehirlisi ve çeşitli kokular arasında seyahat ederken öğürerek öksürten krizlere girecek kadar hassas allerjik bir bünyem var olabildiğince temiz hava ve az vasıta değiştirmek niyetiyle adadaki ikametimi uzatıyorum.[Yani zaten allerjiler bu maddelere artık! tolerans gösteremememden dolayıdır}]

Canım vapurlarımız:

1850'lerde kurulan Şirket-i Hayriye'nin siparişleriyle kah Ingiltere'ye kah İskoçya'ya kah İtalya'ya yaptırılan Boğazın sularına, çaltantısına ve havasına en uygun şekilde düşünülerek inşa edilmiş,vapurlarımız.
Onlar, İstanbul'un Boğazın ve Adaların incileri ve yine onlar, 150 yıldan fazladır bizim prestijimiz insan yerine koyulduğumuzun saygıyla seyahat ettirildiğimizin canlı belgeleri.
Tüm dünyada bu özel vapurlarla tanınıyoruz ve turistler onlarla çok kalabalık olsa dahi seyahat etmeyi küçük motorlara doluğup egzos dumanı yutup motor patırtısı dinleyerek gezmeye tercih ediyorlar. Müsadenizle bizde öyle.

İstanbul yavaş yavaş el değiştiriyor ve biz bu gerçeği önce görmezden gelirken şimdi bunun acısı içindeyiz.
Her Türk vatandaşının heryerde yaşamaya mutlaka hakkı var olmalı fakat insanlar doğdukları yerde kökleriyle aileleriyle çocukken oynadıkları parkta çocuklarını oynatırken daha memnun ve başarılı ve huzurlu olmazlar mı ?
Neden insanlar doğdukları yerde iş bulamıyorlar? Neden yerlerinde bu kadar huzursuzlar ve bu şehre gelip daha da mutsuz oluyorlar!!
İmparatorluklardan sultanlıklara ev sahipliği yapmış bu yeryüzünde tek şehrin sahipliği öyle alelade herkesin yapabileceği bir şey değil belli bir birikim ve kültür gerektiriyor ve bu öyle her kente göç edenin para kazanmak için düşündüğü sığ su kurnazlığına uydurulan birşey olmayabiliyor.
Evrensel olarak imkansız birşey kimseye inandıramayız bu şehri bu kadar mahvettikten sonra kimlerin torunları olduğumuza !!!
Bu memlekette her kentin bir geçmişi ve inanılmaz değerleri var herkes olduğu yerin koruyuculuğunu ve geliştiriciliğini neden yapamıyor?

Denizlere ve adalara dönmek istiyorum.

Yazın sıklığı yetmeyen ve istiab haddini çoğu kez en az3 ya da 4 kez aşarak tüm adalarda duran yadigar vapurlar tekrarlıyorum İstanbulun muhteşem fotoğrafını tamamlayan o gerçekten enine boyuna mühendisliğiyle düşünülüp yaratılmış deniz araçlarım.

Yazın Adalardan vapur kullanarak Bostancı ya da Kadıköy-Kabataş a gitmek istersek öğleden sonra gidemiyoruz vapurlara binmeye imkan yok.Çok kalabalık
Çok acil işiniz var ve bindiniz diyelim canınız kesinlikle tehlikede feci terörize oluyorsunuz.
Bağıra çağıra küfür eden ağzından salyaları akarak etrafa kadınlara kızlara rahatsızlık verenler, güvenlik görevlilerini bile pıstıranlar 15 kişi birden içki ve sigara içenler, ter, pislik ,ayak kokulu olmaları da başka rezalet insana insan oldugunu unutturuyorlar sanki eski bir ahır teknesine binmişim hayvan pislikleriyle seyahat ediyorum. Zorunda mıyım ? Bütün memleketteki en zengin! şehrin insanlarının medeniyet ve insaniyet seviyesi bu mu? Daha iyiye gitmek yerine daha kötüye gitmek zorunda mıyız? Peki insanların kişisel temizliği ilkokulda dahi öğrenmedikleri gerçeğini bi kenara bırakıyorum.Buna inanmak istemiyorum yoksa İlkokul öğretmenliği yokolmuş mesleklerden olduğu için bir eksiklik mi var?
O 1000 kişilik vapurlara 4000 kişi binince çok tehlikeli olmuyor mu? İnsan hayatının değeri yok mu?
Neden heryere dünyanın en çok yolcu taşıyan halk taşıma örgütü diye reklam koyacaklarına vapurlara ek seferler koymuyorlar acaba?!Belli ki böyle bir potansiyel 1950 lerden beri var vapurların istiap hadleri diye aratınca bunun eski bir problem oldugu ortaya çıkıyor.
Deniz otobüsünde aynı şeklin tam tersi başka bir sorun koltuk sayısı kadar yolcu alınıyor ve 450 kişilik deniz otobusu vapurları yarım saatte bir 4000 kişi dolduran adaların hepsine uğruyor neredeyse her adaya ayrı deniz otobüsü gidebilecekken.
Geçen gün yaz sezonu uygulaması erkenden bitti kış tarifelerinde de çok seyrek kalkışlar var yani insanlar birikiyor.
Belli bir dönem sonrasında denizotobüsü ada seferleri tamamen kaldırılıyor.

Tam da yıllardır bilmeyen öğrenmeyen ayıp eder bir gerçek var okullar açıldı insanlar yazlık evlerindne taşınıyor eşyalar insanlar aileler yolculuklara çıkmalar geldikleri gurbete dönmeler yaşıyor ada halkı, halkları.

Geçenlerde şahit olduğum olayda ben gitmem gereken transferime gidemedim ve acente başka birini ayarlamak zorunda kaldı; hadi ölüm kalım meselesi değil ama işime gidemedim yani paramı kazamadım bu bir engel adada yaşıyorsam çalışmayayım mı ?Diğer yandan bir kadıncağız çaresiz sinir krizi geçiriyordu çünkü Amerikaya uçacaktı hani ölüm değil ama uçamazsa kalım meselesi ve 200lerce dolarlar kayıp vs ağlıyor bari ne olur içeride annem var beni geçrimeye geliyordu onu çıkarın onun yerine bineyim diye ! Bir sürü insan belgeler çıkarıyor çantalarında önemli sebepleri var diye ama bizim kendisine inisiyatif verilmiş güç sahibi olunca bunu iyyie kullanmak yerine kendini göstermeye kullanan ,görevlileri insanlara servis hizmet yardım iyiniyet göstermeye niyetli değiller..

Bütün patırtılar nafile derken birtek o Amerikaya uçacak kadıncağızı yaşlı annesiyle değiş tokuş yaptılar onu da kapıları açarken saldırıya uğrama korkusuyla -hanımefendi sadece siz gelin haaa diye diye sanki insanlar insan değil kapı açılınca ekmege üşüşen aç hayvanlar gibi saldırıcak tabii ki olmadı öyle bir şey ama vizyon böyle bekliyor.
Gece geç saat evimize dönemiyoruz sabah erken işe gidemiyoruz hemşire doktor öğretmen işçi olmak imkansız!!

Peki tüm bunlara bizim dna mıza özgün şekilde boyun eğdik, gık demedik amenna fakat en son ewelki gün Bostancı'dan vapura binmeye geldiğimde gördüklerime inanamadım. İskeleye yanaşmış bir tekne duruyordu bu ne diye herkes söylene söylene bindi tedirgin öye anlamadık toplama kampına gidenler gibiydik.

;Yahu bütün yaz ve kış yıllardır karanlıkta adaya motorların neden çalışmadığını merak ettim o zaman ben güvenlik sebebiyle diye biliyorum ama yanlış biliyor olabilirim beni aydınlatın !! Peki dedik belki vapur bozuldu onun yerine bir seferlik mi geldi acaba geçti ertesi sabah iskelede aynı nesne duruyordu millet biniyordu.

Akşam üzeri yine Bostancıya gittiğimde aynı nesne iskelede duruyor !!! Neler oluyor bize vaadedilen araçlara binemiyorsak servisimizi hizmetimizi alamıyorsak ve biz insan isek açıklamayı hakederiz diye düşünüyorum.Öyle farmville deki şirin koyunlar gibi bindik çaresiz.

Sorduğunuz zaman suçluluk duygusuyla size ters davranıyorlar sanki suç işliyormuşsunuz gibi çok istiyosanız Yenikapı'ya diyorlar başka kapıya der gibi oraya dilekçe yazabilirmişiz. Yenikapı önlerindeki akıntı ne yöne doğruydu yırtıp denize atınca dilekçeleri İstanbuldan daha hızlı uzaklaşsın deyu olsa gerek.

Ben karpuz muyum kavun muyum peki yük motorundan bozma bir araçlar gecenin bir saati bütün adaları dolanan bir tekneye bineyim ben denizciliğimiz denizyollarımızın başındakiler bizi ikna edemiyeceklerinden mi korkup açıklama yapmazlar yoksa yavaş yavaş tipini de bu teknelere benzettikleri 2 garip vapuru numune olarak bırakıp hepsini jilet olmaya mı gönderecekler.?

Bu coğrafyaya bu kadar uyan başka bir araç düşünemiyorum diyeceğim ama coğrafyanın üzerine gecekondudan çıkma katlarla kurdukları şehir fon oluştururken aslında bu çirkin tekneler o gecekondu şehirlere daha uygun ve o ahır gibi kokan insanlar da yük gibi taşınmaktan şikayet etmezler herhalde.
Bostancı Kınalıada 25 dakika ama indiğimde motorun gürültüsü ve titreşimiyle içimin ve kulağımla beraber beynimi sızlamazı 15 dakika daha devam etti.
Astımımdan ve allerjilerimden bahsetmiştim sanki 80 kb önce bu yazının başlarında evet bir de egzos kokusu doluyor korkunç bir gürültüyle içeriye dayanılmaz bir işkence ve rahatsızlık bu motorlar.
Yaşlılarımız imkansız o motorun pruvasına dayatılmış sallanan!merdivenlere inip binemezler ? Yaşlılar ve sakatlar ve çocuklar yaşamasın toplu taşıma araçlarını kullanamasın mı?

Büyüklerimizi düşündüm Cumhuriyeti görüp yaşamış olanlardan bahsediyorum bu vapurların 1. ve 2. mevkilerinde seyahat edenlerin içkisini yudumlarken bizde sanıldığı beklendiği illa etrafa rahatsızlık vermeden de 1 bardak içkinin içilebilirliğini yaşıyorlardı ve o insanların şapkaları ceketleri sabun kokuyordu vapurlarda kendilerine layık şekilde bir yerden bir yere transfer ediliyorlardı.

Düşündüm Atatürk bu cumhuriyeti nasıl şartlarda kurdu nasıl olması için bize yol gösterdi ve tüm bunlar arada nereye kayboldu teknede bir yerde delik var tüm onlar o delikten su girerken çıkıp suda kayboldular.

Hani halklar hakettikleri şekilde yönetilir ya biz de hakkettiğimiz şekilde taşınıyoruz.

Çok da geç olmadan vapurumu istiyorum 2 kampanyası başlatmalıyız yoksa çok geç olacak.